Amerikan film akademisinin bokunda boncuk bularak en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu ve filan falanla ödüllendirdiği pek güzide ve yaratıcı film. Bense seslerin canlandığı bir dünyada, sesini bulamayan bir oyuncunun, o birkaç dakikalık etkileyici dehşetinden başka derinlemesine hiçbir şey göremedim bu filmde. Hugo her açıdan beş basardı. Büyük haksızlık. Ayrıca yılların ustası Martin Scorsese'e de büyük bir ayıp. En iyi yönetmen ödülünün Michel Hazanavicius'a verilmesi de bu anlamsız yüzeysel değerlendirmeye tüy dikiyor adeta. Çünkü Hugo'nun birkaç sekansı bile The Artist'i tümüyle ezer geçer. The Artist sinemaya gidip de salondan dolu dolu bir duygu ile ayrılmak isteyenlere göre bir film değil. Ama zaten kim sinemaya gidip onu hiç ilgilendirmeyen bir tarih ve geçmişte kalmış bazı serzenişleri izlemek ister ki? Eyvallah Hugo'nun da benzer bir konusu vardı bu minvalde ama şahane görselliği, ilginç karakterleri, şık sinematograf-isi, üstün sanat yönetmenliği bu farkı fazlasıyla kapatıyordu. Hitchcocok ustanın da buyurduğu gibi çoğu kez sinema hayattan değil, pastadan bir dilimdir; ama The Artist Fransız sosuyla yapılmaya çalışılmış yavan bir hamburgerden fazla değildi bana kalırsa. Üstelik en iyi oyuncu ödülünü alan Jean Dujardin'de de hamburgerciden fazla The Artist kumaşı yok. Uyumadım ama uyuyakalmayı canım çekti doğrusu seyrederken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder