Mesajlıyım ben üstüme gelmeyin... |
Zincirleme ödül reaksiyonuna giren ve jürilerin ödül vermeye doyamadığı film. Bence bu ödüllerden bazılarını hak ediyordu ama kesinlikle en iyi filmi ya da en iyi yönetmeni değil. Seren Yüce'nin ilk filmi kötüdür filan da demek istemiyorum, yanlış anlaşılmasın. Lakin o kadar da iyi değil. Bu kadar ödül verecek ne vardı anlamadım. Tipik Türk gaza gelişi işte. En büyük film bizim film hesabı. Bir kere Çoğunluk eski entel filmi emsallerinin düştüğü bir çok hataya düşüyor. Bazen ölesiye ağır kanlı. Örneğin Settar Tanrıöğen eve gelir, karısı kapıyı açar, Settar montu asar, tabureye oturur ayakkabıları çıkarır, ayakkabıları portmantoya koyar, içeri geçer. Arkadan yine kapı çalınır Mertkan gelir, montu asar, tabureye oturur, ayakkabıları çıkartır, ayakkabıları portmantoya koyar, içeri geçer. Hadi be! Böyle zart zurt sekanslar çok vardı. Sonra yönetmen Mertkan'ın zorlanımlı psikolojisini anlatmak için Mertkan'a bol bol anlamsız yere yemek yedirtmeyi seçmiş. Çocuk sinirlenince yiyor. Ne kadar yaratıcı bir yaklaşım. Üstelik ötekilik ve aidiyet hakkındaki mesajları da o kadar netti ki, kör parmağım gözüne filan değil; mesajı bir odunla seyircinin kafasına vuruyordu. Bir tek Erkan Can'ın oynadığı taksici hakiki bir adamdı diğer karakterlerin yanında. Ha ilk filmde olur böyle vakalar Türk polisi yakalar; ama Seren Yüce ikinci filminde de bu entel dantel, çok sadeyim çok mesajlıyım ayaklarına düşerse bu sefer altın havagazı ödülünü alabilir giderek sinemada. Yönetmen bir an önce seyirci diye bir şey olduğu gerçeğini benimsemeli bence.Hem o silahı ne yapacak Mertkan? Bunun yanıtını kesinlikle bilmeliydik. Filmin geri kalanındaki bütün mesajlar çok netken, her nedense en önemlisinin yorumu seyirciye bırakılmıştı.