8 Şubat 2012 Çarşamba

TAKE SHELTER (2011)

1978 doğumlu genç  yönetmen Jeff Nichols'un tedirgin edici tek bir temaya sıkı sıkıya bağlı kalarak anlattığı öykü, ilk önceleri hastalığı yeni derinleşmeye başlayan bir paranoyağın, potansiyel tehditlerle dolu yaşamına tanıklık ediyormuşuz izlenimini bırakıyor. Marazi karakterleri sinir bozucu bir performansla canlandıran, Bug ve My Son My Son What Have Ye done'dan tanıdığımız Michael Shannon'un canlandırdığı Curtis karakteri giderek saplantı haline dönüşen mahşersi bir fırtınanın durmadan tekrarlanan rüyalarını görmektedir. Zamanla rüyalar gerçekliğe de taşar ve Curtis korkunç şimşeklerin çaktığı devasa halisülasyonlar görmeye başlar. Curtis'in dünyasında sanki her şey mahşer gününün ön sezisi ile doludur. Böylelikle Curtis ailesini bu son yıkımdan koruyabilmek için evinin bahçesine bir sığınak yapmaya girişir ve gerekli parayı bulabilmek için her şeyini riske atar, hatta işten kovulur. Karısı dahil herkes Curtis'in kayışı sıyırdığına inanmaktadır. İşte filmin alt metni de bu noktada işlemeye başlar. Sezgilerimize ne kadar kulak veriyoruz? Varlığımızın derinliklerinden kaynaklanan sezgilerin ne kadarı yaşıyor? Daha farklı bir soru da var: İnsan kardeşlerimizin duygularına, bize anlatmak istediklerine ne kadar kulak veriyoruz? Yoksa hepimiz kendi etten hücrelerimizde, kendimizden başka hiçbir şeye kulak asmadan mı yaşıyoruz? Take Shelter bu soruların hepsine kendi provakatif, yanlı bakış açısından yanıtlar arıyor. Sonuç olarak her seyircinin değil ama sabır sahibi, ayrıntılardaki derinliğin basıncına duyarlı seyirci için sınıfı geçen etkili bir film bence Take Shelter. İzlenir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder